ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Zerreyim
bahr içre gark oldum bugün umman benim
Yollar kat
eyledim budur sırat-ı müstakim
Bahr:
Deniz, Umman: Büyük deniz, Sıratı mustakim: Doğru yol demektir.
Kiakan bir
nehrin, denize dökülüp denize karışmasıyla nehirliğinin kalmayıp denizle deniz
olması gibi, suret / beden varlığı bir zerre gibi ufak olan insanda, nisbet
varlığının fenasında / yoklığunda tecelli eden Hakk’a kavuşursa, o kul’un
nazarında Hak’tan gayrı bir şey kalmaz. Ve o kul umman / deniz gibi olan Hak
varlığına gark olarak, Hak’la bekâ ebediyet bulur. Bu itibarla cümle
peygamberlerin ve insanı kâmil velilerin kendilerine nisbetle varlıkları,
fenafillâh (Allah’ta yokluk) keşfi irfanıyla yokluğa eriştiğinden onlar
bekabillâhla, yani Allahın bekâsıyla ebediyet bekâ bulurlar. Bunu ifadeyle Cenab-ı
Hak; “Ey
kulum sen yok olmadıkça bana kavuşamazsın ben tecelli etmedikçe sen yok
olamazsın” (Hadisi kutsi)
diyor.
Kâmil insan olan Malik Efendi Hazretleri, bu
kulluk hâlini ifadeyle; Zerreyim bahr
içre gark oldum bugün umman benim, yollar kat eyledim budur sırat-ı müstakim
buyuruyor. ‘Yani, cehaletle kendime nisbet ettiğim varlığım fenafillâh keşfi
irfanıyla Allah’ta yok olduğundan, zerre
olan kulluğumda tecelli edip görünen varlığı ebedi ve umman olan Hak’tır, diyor. Ve devamla, ‘bu marifete erişmek için
meslek-i Resul seyri suluku olan zikri daim uyanıklığıyla tevhid mertebelerini
müşahade yollarını kat eyledim buyuruyor. Vekul’u
yaratılışının amacı olan insanı kâmil makamına ulaştıracak sırat-ı müstakim,budur / doğru yol budur, diyor.
Bir nefesle üçyüzaltmış ses çıkar hem çağırır
"Leyse gayrunâ deyyâr" sırr-ı mucib hayretim
Deyyâr:Yurt sahibi, ehad, “Leyse gayrunâ deyyar”:Fena yokluk olan kulluğumda, “Ehadiyet”
yurdundan gayrısı kalmadı, Sırrı mucib: Şaşkınlık
veren, hayrete düşüren, anlamlarındadır.
Bu itibarla ehl-i kemâl’in leddun-i hakikatları ifade etmek için
anlattıkları kıssa ve masallarda, (misâllerde) hindistanda yaşayan ve kuşların
padişahı olup bir nefesiyle üçyüz altmış değişik ses çıkarabilen zümrüdü anka kuşundan bahsedilir. Feridüddin-i Attar Hz: Bu kuş’un
kuşların padişahı Simurg olduğunu
beyanla, kuşların padişahını özet olarak şöyle anlatır;
‘Kuşların
hükümdarı olan Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi
bilirmiş. Kuşlar, Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını
düşünürlermiş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe, onlar da simurg’u
bekler dururlarmış. Ne var ki simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve
sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkeden bir kuş sürüsü,
simurg’un kanadından bir telek / tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan
dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte simurg’un huzuruna gidip
yardım istemeye karar vermişler. Ancak simurg’un yuvası, etekleri bulutların
üzerinde olan kaf dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi
aşmaları gerekiyormuş. Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.
Yorulanlar ve düşenler olmuş, önce bülbül gül’e olan aşkını hatırlayıp geri
dönmüş: Papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş. Oysa tüyleri yüzünden kafese
kapatılırmış. Kartal yükseklerdeki krallığını bırakmamış. Baykuş yıkıntılarını
özlemiş, balıkçıl kuş, bataklığını… Yedi vadi üzerinde uçtukça sayıları an be
an azalıyormuş. Altıncı vadi “şaşkınlık,”
yedincisi ise “yokoluş” vadisiymiş.
Kaf dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca
öğrenmişler ki, simurg anka “otuz kuş”
demekmiş. Onların hepsi de simurgmuş.
Bunu beyanla Malik Ef; Bir
nefesle üçyüzaltmış ses çıkar
hem çağırır olan, yani vahdet-i ilâhinin her nevi tecellisini tanımak ve
tanıtmakla zümrüd-ü anka / simurg olan zamanın mürşid-i kâmili’ne kavuştum
diyor. Ve devamla, "Leyse gayrunâ
deyyâr" sırr-ı mucib hayretim. Yani, Kâmilin telkini irşadıyla fena /
yokluk olan Kulluğumda, Hakk’ın Ehad / teklik zuhurundan gayrı kalmama sırrı mucibince, hayrete daldım, buyuruyor. Bunu ifadeyle Hz. Resulullah Efendimiz’in;“Ey
Allah’ım hayretimi arttır” beyanı vardır.
Ol hümayun mürg göründü ismi var hem cismi yok
Sen u ben
oldu muhal hep mahz olan emrûz-i kelim
Hümayun: Kutlu
padişah, Mürg:Kuş, Muhal:imkânsız, mümkün olmayan, Mahz: Safi,
halis, katıksız,Emrûz-i kelim: Kelimelerin aciz yetersizliği manalarında
olup, Ol hümayun mürg göründü ismi var hem cismi yok demek ise mürşidi kâmil’in
bu âlemdeki varlığına inanılmasına rağmen, kendisine ulaşılmayı mümkün
görmeyerek, ‘o mürşidler eskiden varmış
şimdiki zamanda olmaz’ anlayışıyla. Veya kâmil’i görse, kulaktan dolma
bilgilerle ona kâmilliği yakıştırmamak gibi engel ve bahanelerle kâmil mürşidin
adını / ismini söyleyip varlığının kabul edilmesine rağmen, zamanın kâmil’inden
istifade edilememesi demektir.
Bir mürşidin kâmil olup olmadığını tarif ile Pir Seyyid Muhammed Nur Hz;
“Mürşid sohbetine gittiğinde seni dünya gailelerinden çekip çıkarırsa o mürşid
kâmildir” buyurur.
Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; Ol
hümayun mürg göründü ismi var
hem cismi yok, sen u ben oldu muhal hep mahz olan emrûz-i kelim diyor. Yani
halkı âlem tarafından adı bilinip te kendisi bulunamayan, kutlu padişah
mürşid-i kâmil’in irşadı aydınlığıyla senlik benlik kesretini / çokluğunu
görmek imkânsız oldu. Öyle bir katkısızlığa safiyete ulaştım ki, kelimeler bu
safiyeti anlatmaktan aciz kaldığı için anlatamam, demektir.
Tatlı nefsim mevt-i ahmer hırka içre defn olup
İzdiham-ı
cem idüben yek yüzü gören benim
Mevt: Ölüm,
Ahmer:Kırmızı, İzdiham:Yığışma
yığılma sıkıntısı, Cem: Toplama
anlamlarındadır. Tatlı nefsim
mevt-i ahmer hırka içre defn olup demekle Malik Efendi Hz,nefsime tatlı gelen nisbet varlığımın “Ölmeden evvel ölünüz” (Hadisi şerif)
beyanı hikmetince ölmesiyle, ahmer / kırmızı
hırka olan ilâh-i aşk hırkasına
bürünerek defn oldum, diyor. Ve
devamla, İzdiham-ı cem idüben yek yüzü
gören benim buyruruyor. Yani, böyle aşk hırkasına bürünerek defn olmakla
çokluk / kesret sıkıntısından kurtularak, ilâh-i sevgilinin yek / tek yüzünü
gören benim, buyuruyor.
Gece gündüz
mahv oluptur cümle âlem hep kamu
"La
sabâ vela mesâ" sırrı hakikat Mâlikim
Lâ seba velâ mesâ:Ne
sabah ne de akşamın olmaması demektir. Gece gündüz, siyah beyaz, eğri büğrü,
düzgün yamuk vb. gibi zıtlıkların oluşturduğu cümle âlemler ve âlemlerdekilerin
hepsi, meratibi tevhid marifetiyle mahv, yani yok olduğundan Malik Efendi
Hz.leri; gece gündüz mahv oluptur cümle âlem hep kamu diyor. Ve devam ile "La sabâ vela mesâ" sırrı hakikat Mâlikim buyuruyor.
Yani ne sabah nede akşam gibi zıtlık kesretinin olmadığı ehad / teklik sırrına
erişti Malik, buyuruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder